Puslu Kıtalar
Atlası, İhsan Oktay Anar'ın 1995 senesinde yayımlamış olduğu ilk roman. Benim
de bu yazarın okuduğum ilk romanı. Kitap ilk basıldığı zamandan bu yana çok
satanlar listesinde bulunmakta. Mükemmel anlatımı ve kurgusu ile bunun hakkını
da sonuna kadar veriyor. Bu kitap yazara Erdal Öz Edebiyat Ödülü dahil
birçok ödül kazandırmış.
Kitap İngilizce,
Fransızca, Korece dahil 20'den fazla dile çevrilmiş. Kitapta eski sözcüklere
sık yer verilmesine rağmen cümlelerden çıkarım yapabiliyorsunuz ve bu durum
kitabın akıcılığını etkilemiyor.
Kitap, romanın ana
karakteri Uzun İhsan Efendi ve oğlu Bünyamin ekseninde ilerleyip her bölümde
farklı karakterleri de içine katarak sizi düşlerin ve puslu bir dünyanın
gizemine sürüklüyor. Uzun İhsan Efendi'nin uyku şerbeti içerek daldığı derin
uykularındaki gayesi, rüyalarında tüm dünyayı dolaşıp bir dünya atlası
çıkarabilmektir. En kaba şekilde konusunu soranlara bu şekilde yanıt
verilebilir. Ancak derinliği ve kurgusu ile çok daha fazlasını içeren bir
kitap. Kitabı okurken eski İstanbul'a yani Konstantiniye'ye ve Osmanlı
dönemlerine gitmemek elde değil.Kitapta olayların sıklıkla geçtiği mekanlardan
bazıları Galata, Haliç,Ayasofya, Eyüp.. Ben kitabı okuduktan sonra bu yerlerden
geçerken buralara farklı bir gözle bakıp bu kitabın karakterlerini anmadan
yapamadım:)
Kitapta birçok yan
karakter var ve bu yan karakterlerin yazar tarafından muazzam bir kurguda
yolları kesiştiriliyor. Kitabı okurken İhsan Oktay Anar'ın hayal gücüne
imrenmemek elde değil. Ayrıca yazarın öyle bir anlatımı var ki tarih sevmeyen
bir insana bile tarihi sevdirebilir.
İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası kitabında Descartes'a
Rendekar ismini vererek "düşünüyorum öyleyse varım." sözünü
irdeliyor. Ayrıca Einstein'ın görelilik kavramına da değiniyor. Puslu Kıtalar Atlası, tarih ve felsefenin
harmanlanıp aynı zamanda da düş ile gerçekliğin iç içe geçtiği harika bir
kitap. Bu kitaptan sonra yazarın diğer eserlerini de okumak için can atmayan
biri daha yoktur diye düşünüyorum.
"Ey Kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de
bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp
kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın
haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve
bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç
görebilir mi?"
Herkese iyi okumalar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder