15 Kasım 2016 Salı

Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar



Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar'ın 1995 senesinde yayımlamış olduğu ilk roman. Benim de bu yazarın okuduğum ilk romanı. Kitap ilk basıldığı zamandan bu yana çok satanlar listesinde bulunmakta. Mükemmel anlatımı ve kurgusu ile bunun hakkını da sonuna kadar veriyor. Bu kitap yazara  Erdal Öz Edebiyat Ödülü dahil birçok ödül kazandırmış.

Kitap İngilizce, Fransızca, Korece dahil 20'den fazla dile çevrilmiş. Kitapta eski sözcüklere sık yer verilmesine rağmen cümlelerden çıkarım yapabiliyorsunuz ve bu durum kitabın akıcılığını etkilemiyor. 

Kitap, romanın ana karakteri Uzun İhsan Efendi ve oğlu Bünyamin ekseninde ilerleyip her bölümde farklı karakterleri de içine katarak sizi düşlerin ve puslu bir dünyanın gizemine sürüklüyor. Uzun İhsan Efendi'nin uyku şerbeti içerek daldığı derin uykularındaki gayesi, rüyalarında tüm dünyayı dolaşıp bir dünya atlası çıkarabilmektir. En kaba şekilde konusunu soranlara bu şekilde yanıt verilebilir. Ancak derinliği ve kurgusu ile çok daha fazlasını içeren bir kitap. Kitabı okurken eski İstanbul'a yani Konstantiniye'ye ve Osmanlı dönemlerine gitmemek elde değil.Kitapta olayların sıklıkla geçtiği mekanlardan bazıları Galata, Haliç,Ayasofya, Eyüp.. Ben kitabı okuduktan sonra bu yerlerden geçerken buralara farklı bir gözle bakıp bu kitabın karakterlerini anmadan yapamadım:)

Kitapta birçok yan karakter var ve bu yan karakterlerin yazar tarafından muazzam bir kurguda yolları kesiştiriliyor.  Kitabı okurken İhsan Oktay Anar'ın hayal gücüne imrenmemek elde değil. Ayrıca yazarın öyle bir anlatımı var ki tarih sevmeyen bir insana bile tarihi sevdirebilir.

İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası kitabında Descartes'a Rendekar ismini vererek "düşünüyorum öyleyse varım." sözünü irdeliyor. Ayrıca Einstein'ın görelilik kavramına da değiniyor. Puslu Kıtalar Atlası, tarih ve felsefenin harmanlanıp aynı zamanda da düş ile gerçekliğin iç içe geçtiği harika bir kitap. Bu kitaptan sonra yazarın diğer eserlerini de okumak için can atmayan biri daha yoktur diye düşünüyorum.


"Ey Kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?"

Herkese iyi okumalar..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder